28 Ocak 2009 Çarşamba

SEVGİ ÇİÇEĞİ



















Sevgi çiçeği Dünyada ve Türkiye’de sadece Ankara yakınında Gölbaşı ilçesi sınırları içerisinde yaşamını sürdüren ve  nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan endemik bir türdür. Mayıs – Haziran aylarında çiçek açan bu nadide türü Gölbaşı’nın batı çıkışında Haymana yolu üzerinde yol ve tarla kenarlarında görebilirsiniz.

 

Sevgi çiçeği (Centaurea tchihatcheffii), Asteraceae – “Papatyagiller” familyasındandır. Çok güzel ve çarpıcı mor – kırmızı çiçeklerinden dolayı Gölbaşı’nda Yanardöner olarak adlandırılmıştır. Ayrıca halk arasında gelin düğmesi, türbe ya da kırmızı peygamber çiçeği olarak da bilinir. Halen tarım ilaçlarının yanında şehirleşmenin, betonlaşmanın ve step bitkilerinin baskılamasının tehdidi altındadır. Yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasından dolayı Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınmıştır.

 

İlk kez 1848 yılında Rus bilim adamı Pierre de Tchihatcheff   tarafından Afyonkarahisar yakınındaki Mehmetköy'de bulunan çiçek artık Afyon ilinde de görülmemektedir. 

Belediye ve gönüllü kuruluşların vereceği destek ile bu bitkinin bölge turizmine kazandırılması ve tabiattan toplanarak satıcıların vitrinini süslemesi yerine üreterek ticaretinin gerçekleştirilmesinin daha doğru olacağı ifade edilmektedir. Gölbaşı`nda yetişen ve nesli tehlike altında olan Sevgi Çiçeği’nin korunmasına yönelik çalışmalar üniversitelerimiz ve gönüllü kuruluşlarımızın desteği ile devam etmektedir. Ayrıca Gölbaşı Belediyesi tarafından her yıl “Sevgi Çiçeği Festivali” düzenlenerek tanıtılmasına katkı verilmektedir.

 

Türkiye'de 12 bin’e yakın yaban çiçeği yetişmektedir. Bunlardan 4 bin'e yakını endemik tür olup dünyada sadece Türkiye'de yaşamaktadır. Tüm Avrupa ülkelerinde yetişen endemik türlerin adedi Türkiye'de yetişenlerin sayısından azdır. Yaban çiçekleri sanayileşme, şehirleşme, bilinçsiz kullanılan zirai ilaçlar, bilinçsiz sökülmeleri ve çevre kirliliğinden etkilenmekte, bazı türler kaybolmaktadır. Örneğin geçen yüzyıl başında İstanbul'da, Şişli civarında yetişen on'a yakın endemik tür yaban çiçeği betonlaşmaya yenik düşerek maalesef bugün yetişmemektedir ve nesli tükenmiştir.

Yaban çiçeklerimiz ülkemizin tabiat miraslarıdır. Onları korumalı ve yaşatmalıyız.

Ankara'nın florası çok zengin. Her mevsim çok çeşitli yaban çiçeklerini ve endemik türleri görmek mümkün. Ankara'da objektifimin tespiti  çiçeklerden oluşan 2 slay gösterisini aşağıdaki adreslerden izleyebilirsiniz:

http://picasaweb.google.com/mhamurkaroglu/3Haziran2008?authkey=fw-NDPdsis8#slideshow

http://picasaweb.google.com/mhamurkaroglu/AnkaraNNBahar#slideshow


24 Ocak 2009 Cumartesi

YERKÖPRÜ ŞELALESİ



Mut-Gülnar, Ermenek üçgeninde yer alan ve bir doğa harikası olan Yerköprü Şelalesi Ermenek Çayı üzerindedir. Burasının adı her ne kadar Yerköprü Şelalesi olarak anılsa da aslında saklı bir cennettir. Yerköprü'nün en etkileyici yerlerinden biri olan ve köprü görevini de gören mağaranın Gezende barajından gelen su ile beslenmesi, kayanın dibinden yani gözden çıkan suyun birleşme yerindeki hareketliliğini, serinliğini, suyun nağmelerini, suyun yüksekten düşmesi sonucu oluşan gök kuşağı görüntülerini ve yeşilin her tonunu şelalede görebilirsiniz. Şelaleden sarkıt şeklindeki yosunların üzerinden akan suyun bazı yerlerde çok bazı yerlerde damlalar halindeki düşmesi çok farklı bir görünümü ortaya çıkararıyor. Suyun düştüğü yerdeki suyun maviliği, şelalenin yeşilliği, dik yamaçlardaki çam ağaçları ve sudaki balıkların hiç durmadan gezinmeleri farklı bir dünyadaymışsınız gibi sizi mutlu ediyor. Bütün olumsuz düşüncelerinizi bir kenara bırakıp sadece ve sadece Yerköprü Şelalesinde olmanın ve seyretmenin tadını çıkartıyorsunuz. 
Şelalenin kenarından mağaraya doğru baktığınızda dumanlı görüntünün gerisinde 200 metre uzunlukta 5-10 metre genişlikteki tabanı göl olan bir mağara uzanıyor. Mağarada suyun mavi ve yeşil tonlarda olması, mağaranın tavanındaki sarkıtlardan damlayan suyun görüntüsü ve serinlik muhteşem.

DASK Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği tarafından Nisan 2008 tarihlerinde Mersin Mut'da düzenlenen "Doğada Görüntü Avcılığı" Fotoğraf Yarışması esnasında Yerköprü Şelalesinde çektiğim fotoğraflardan oluşan slayt gösterisini aşağıdaki adrese tıklayarak izleyebilirsiniz.

20 Ocak 2009 Salı

KAPARİ

       



KAPARİ        BİTKİSİ




Kapari, keberekabara,  ya da gebere otu, kendiliğinden yetişen, sürekli yeşil kalan çalı biçiminde bir bitkidir. Güneşi sever, su istemez ve kurak topraklarda da yetişebilme özelliğine sahiptir. Toprak erozyonunu önlemede faydalıdır.
Türkiye'de Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgeler ile 
Doğu Karadeniz ve Orta Anadolu'da yetişir.
Tomurcuklarının toplanıp tuz veya sirke içinde bekletilmesiyle hazırlanan salamura ya da sos biçiminde tüketilir. 
Tıp alanında da kullanılır, hemoroid benzeri hastalıklara iyi gelmektedir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)

Fosfor, potasyum ve kalsiyumca zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir. Capparaceae familyasından olan gebereotunun Capparis spinosa ve C. ovata olmak üzere iki türü mevcuttur.

Gebereotunun "kapari" denilen çiçek tomurcukları Mayıs ayı ortalarından itibaren toplanmaya başlanır. Genellikle 10 mm'nin altındaki nohut şeklindeki tomurcuklar, toplama merkezlerinde % 20'lik tuzlu suda yada bir kat tuz bir kat kapari şeklinde katlanarak muhafaza edilir.

Yurdumuzda pek bilinmemesine rağmen gebereotu'nun kök kabuğunun idrar söktürücü ve kabızlık giderici özelliği vardır. Çiçek tomurcuklarında bol miktarda vitamin ve protein vardır. Yapılan bir çalışmada 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak; 67 mg fosfor, 9 mg demir, 24 mg protein, 12 mg selüloz ve 2 mg lipid tesbit edilmiştir. Gıda, kozmetik, boya ve ilaç sanayiinde kullanılan kaparinin yurt dışına ihracı genellikle salamura şeklinde olmaktadır. Konserve olarak hazırlanan kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak yenilmektedir. Sağlık açısından karaciğer fonksiyonlarını düzenlediği ve cinsel gücü artırdığı söylenmektedir. Doğadan toplanan tomurcuklar bir kavanoz içerisinde % 20'lik tuzlu suda üç ay bekletilip sonra bire bir oranında sirke içine konulup on gün sonra yenildiğinde aroması ve lezzeti çok beğenilmektedir.

Kapari fotoğraflarım slayt gösterisi:

http://community.webshots.com/slideshow/567345121EsJsmB?mediaPosition=1