14 Ağustos 2009 Cuma

ADRASAN & BEACH






Adrasan; Antalya ili, Kumluca ilçesine bağlı Çavuşköy beldesinin kıyı şeridi. İnce kumu, temiz denizi ve çam ormanları ile Antalya'nın en güzel plajlarından birisi. Antalya'ya 80 km. uzaklıktadır. Çıralı, Olimpos'tan sonra açık denize bakan güzel bir koyda yerini alır. Şirin ve küçük pansiyonları, balıkçı lokantaları ile yerli ve yabancı turistlere hizmet vermektedir.
Deniz sporları, dalma, özel olta balığı turları, günlük yat turu ve mavi tur yapma olanaklarını Adrasan'da bulabilirsiniz.
Antalya - Fethiye arasındaki tarihi Likya Yolu da Adrasan'dan geçmektedir. Her mevsim treking yapanlara rastlayabilirsiniz.
Haziran - Temmuz 2009'da Adrasan'da çektiğim fotoğraflardan oluşan albümümü slayt show olarak aşağıdaki web adresinden izleyebilirsini. İyi seyirler diliyorum.

Slayt show için lütfen tıklayınız:

11 Ağustos 2009 Salı

TAHTALI DAĞI'NIN YABAN ÇİÇEKLERİNDEN BİR DEMET


Tahtalı Dağı Antalya Körfezi'nin kuzey-güney paralelinde uzanan ve aynı adla anılan "Tahtalıdağlar" Silsilesinin en büyük üyesi. Deniz düzeyinden birdenbire yükselerek 2365 metreye ulaştığı için hemen her yönden görkemli biçimde seyrediliyor. Yörede denize bu kadar yakın olup 2300 metreyi geçen başka dağ yok.

Avrupa’nın en uzun teleferiği olan Tahtalı Teleferiği, Akdeniz ve 2365 Metre yüksekliğindeki Tahtalı Dağı’nı bir araya getiriyor. 80 kişilik teleferik kabini ile dağın zirvesine ulaşmak 15 dakikanızı alıyor.

1700 metreye kadar olan alan çam ormanları ile kaplı. 1700 metreden sonrası kayalık alan.

Zirvede, kayaların arasında küçük öbekler halinde rastladığım yaban çiçeklerinin fotoğraflarını aşağıdaki web adresinden izleyebilirsiniz.

http://outdoors.webshots.com/slideshow/573990267vYzpSt



4 Temmuz 2009 Cumartesi

YABAN YAŞAMDAN


Yaban yaşamdan çektiğim fotoğraflarımdan bazılarını aşağıdaki web adresinden slayt show olarak sizinle paylaşmak istedim.
İyi seyirler diliyorum.
Lütfen görüşlerinizi belirtiniz.

30 Haziran 2009 Salı

Caretta caretta


Caretta caretta deniz kaplumbağalarının yumurtlamalarını iki yıldan beri izliyorum. Her yıl Meksika körfezinden Akdeniz sahillerine okyanusu aşarak yumurtlamak için geliyorlar. Haziran ayının ortalarında gece yarısı karanlıkta kumsala çıkmakta 10 - 15 metre kadar ilerledikten ve kazdıkları çukura yumurtalarını bırakıp üzerini kapattıktan sonra tekrar denize dönmekteler. İki ay sonra yine karanlıkta kumsalda yumurtadan çıkan yavrular denizin ışıltıltısına doğru hareket ederek suya ulaşmaktalar.

Nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olduklarından uluslararası koruma altına alınmışlardır. Yumurtlama döneminden ve yumurtadan çıkma zamanına kadar kumsalda aydınlatma olmamasının sağlanması, yumurtlanan çukurların belirlenerek demir kafes içinde korunması ve üzerine yumurtadan çıkma tarihlerinin etiketlenmesi gerekmektedir. Bu işlemler gönüllü kuruluşlar ve araştırmacı üniversiteler tarafından yapılmaktadır. Benim inceleme yaptığım bölgede koruma ile ilgili bir çalışmaya rastlamadım. Yumurtaların bırakıldığı plaj sabah tırmıklanmakta veya traktörle düzeltilerek şezlonglar kurulmakta idi. Sabahın erken saatlerinde de köpeklerin ve iri yengeçlerin yuvaları açtıklarına da şahit oldum. Orman ve Çevre Bakanlığı'nın koruma görevlerini organize etmesi gerekirken bu konuda çalışma yapan hiç bir görevli göremedim. Şahsi çabalarımla bir şeyler yapmak istediğimde ise bir çok bürokratik engelle karşılaştım.

Caretta caretta fotoğrafını, 20 Haziran 2009 gece yarısı, yumurtladıktan sonra denize dönüş esnasında çektim. Fotoğraf Caretta caretta'nın büyüklüğü hakkında bir fikir vermemekte. Çok iri cüsseli bu kaplumbağa iki kişi tarafından ancak kaldırılabilecek irilikte idi.

Aşağıdaki bilgi de Vikipedi Ansiklopedisindan alınmıştır.


Sini kaplumbağası (Caretta caretta), denizlerde yaşar. Yumurtlamak haricinde karaya hiç çıkmaz. Sırt tarafı kırmızımsı kahverengi alt tarafı ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak biçimde kürek biçimi almıştır ve dış kenarlarında en fazla 2 tırnak bulunur. Oksijeni havadan almasına rağmen uzun süre su altında kalabilir. Yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir (162'ye kadar tespit edilmiştir). Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize giderler.

Akdeniz sahillerine yayılmıştır. En önemli yumurtlama bölgeleri Belek, Anamur, Köyceğiz, Dalyan sahilleridir. Belek kıyıları, Caretta caretta'ların Akdeniz'deki ikinci (Yunanistan'ın Zakintos adasının ardından) ve Türkiye'nin en büyük yumurtlama alanıdır. 2006 yılı içinde Belek'te ise 1000 civarında, Anamur'da 2007 yılında 1040 adet yuva tespit edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kabuk boyları 1 metre kadar büyüyebilir. Balıklar, kabuklular ve su canlıları (özellikle deniz anaları) ile beslenir.

Yaklaşık 106 milyon yıldır yeryüzünde olduklarını düşünülmektedir. İnsanoğlunun yerleşme ve çoğalma kapasitesi sayesinde bugün sayıları giderek azalmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için koruma altındadır. (Vikipedi ansiklopedisinden)


Bu konuda internet ortamından bazı haberler:

http://www.geobilim.com/2009/06/caretta-nobeti/

http://www.malatyaguncel.com/news_detail.php?id=22084

17 Nisan 2009 Cuma

BOMBUS ARISI








Manavda ve pazarda üzerinde "arı" işareti olan sebze ve meyveleri görmüşünüzdür. 
Bombus arısı dediğimiz bir cins yaban arısı çiçekleri dolaşarak tozlaşmayı hızlandırmaktadır.

Günümüzde birçok ülke seralarda tozlama görevini bombus adı verilen arılara yaptırıyor. Bombus, özellikle sebzecilikte yüksek verim elde etmek amacıyla hormon kullanan üreticilere bir çıkış, hatta kurtarıcı oldu. Bu üreticiler, yetiştirdikleri sebze ve meyvelere hormon uygulayarak yüksek verim peşinde koşarken, umduklarının aksine iş gücü ile üretim maliyetinde artış ve ürün kalitesinde de bir düşüş olduğunu gözlediler. Ayrıca, kimilerinin bilinçsizce hormon kullanması sonucunda insan sağlığı da olumsuz yönde etkilenmişti. Bu arada 1987 yılında Hollanda, Belçika ve Fransa’da, daha sonraki yıllar içinde de İsrail, ABD, Japonya, İspanya ve İngiltere seralarında tozlamada  bombus kullanılmaktadır.Ülkemizde de sebze seracılığında bombus arıları kullanılıyor.

Bombus sayesinde hem daha kaliteli ürün elde ediliyor hem de daha az iş gücü gerekiyor.

Bu arılar, İngilizler’in deyimiyle, para istemeyen, haftanın 7 günü deliler gibi çalışan, sorun çıkartmayan, üstüne üstlük sigorta, vergi gibi sorunları da olmayan, gönüllü işçilerdir.

Bombus, güçlü görünümlü, renkli tüyleri ile tanınan, türdeşlerine göre oldukça iri ve genelde toprak altında yaşayan, bildiğimiz yaban arısının ta kendisidir. Onu, arılar alemindeki diğer arılarla kıyaslayan insanlar "etkin tozlayıcı" diye bir de lakap taktılar. Bunun nedeni, bombusun büyük vücutlu olması ve tüylerine takılan çiçek tozlarını çiçekten çiçeğe taşıyarak tozlamaya yardım etmesi. Bu yumuşak huylu, kin ve nefret duygularından arınmış, kendisini rahatsız edenlere karşı bile en etkin silahı, iğnesini (iğnesini kullanmasının kendi ölümüne yol açacağını bilircesine) kullanma gereği duymayan bombuslar, bütün gün bir çiçekten diğerine durmaksızın dolaşarak, çiçek tozu ve balözü toplarlar.

Uzun dilli (ağız parçaları) türleri ısırma ve yalama gibi etkinlikleri çok iyi becerdiğinden, bombuslar, çoğu böceğin başarmakta zorlandığı bir iş olan, çiçek borusu uzun çiçeklerden de çiçek tozu ve balözü alabilme ayrıcalığına sahiptir. Hatta bazı türler, balözüne ulaşabilmek için önce çiçeğin dış kısmını ısırır ve açtığı delikten ağız parçalarını içeri sokarak kolayca beslenirler.

Bombus arıları koloniler halinde yaşarlar. Sabah erken saatlerden akşam saatlerine kadar çiçekleri dolaşarak çalışırlar. Ömürleri bahar'dan kış başlangıcına kadardır. Kış gelince kolonideki kraliçe arı dışındaki bütün arılar ölürler. Kraliçe arı kış boyunca toprak altındaki yuvasında kış uykusuna yatar. Havaların ısınması ile dışarı çıkıp polen toplar, yuvasını onarır, yumurtlar ve onları büyüterek koloninin faal hale gelmesini sağlar.

Bombus arıları ülkemizin her bölgesinde görülür. Avrupa'da sera tozlaşmasındaki rölünün keşfedilmesinden sonra tabii ortamdan bombusların toplanması yasaklanmış ve koruma altına alınmıştır. Avrupada koruma altına alındıktan sonra Türkiye'den bombus arıları toplanmaya ve yurt dışına yollanmaya başlanmıştır. Daha sonraları bombusların yurt dışına gönderilmesi yasaklanmıştır.

Ülkemizde seralarımızda bombusların kullanımı yaygınlaşmaktadır. 

Laboratuvar ortamında üretilip paket olarak pazarlanan ticari tip bombus arıları sadece bir ay yaşayabilmektedirler. Çoğunluğu Hollanda menşeilidir.   





Paket olarak satılan bombus arıları ve etiketi.

10 Nisan 2009 Cuma

Bahar Dalları ve Ankara

                                                        Bahar dalı - Badem çiçeği
                                                                          Kuğulu Park
                                                           Bahar dalı - Erik çiçeği
                                                    Bahar dalı - Süs eriği çiçeği


Nisan 2009 başlarında Ankara'da çektiğim "Bahar Dalları ve Ankara" fotoğraflarımı izleyebilirsiniz.

Slayt show olarak izlemek için lütfen tıklayınız:


7 Nisan 2009 Salı

BEYDAĞLARINA BİR GEZİ


Merhaba,
Kemer, Ulupınar, Beycik, Beydağları, Altınyaka-Gödene ve Kumluca güzergâhını izleyerek gerçekleştirdiğim zevkli ve zor bir gezide çektiğim fotoğrafları aşağıdaki link adresinde sizinle paylaşıyorum. 21.03.2009
Sevgilerimle,
Mehmet HAMURKÂROĞLU

Adres:

6 Nisan 2009 Pazartesi

YABAN ÇİÇEKLERİM - MART 2009


Merhaba, 
Mart 2009'da Kumluca, Mavikent Beldesi Karaöz Köyü civarında çektiğim "Yaban Çiçekleri Mart 2009" albümümü takdim ediyorum.
İyi izlemeler.

"Yaban Çiçeklerim Mart 2007" albümü için aşağıdaki link adresini tıklayınız:

4 Nisan 2009 Cumartesi

BAHÇE ÇİÇEKLERİ - MART 2009


Merhaba,
Yaban çiçekleri ilgi alanıma girmektedir. Türkiye yaban çiçekleri bakımından çok zengindir. Dağ bayır dolaşarak yaban çiçeklerini görüntüler, araştırarak türlerini ve özelliklerini tespit ederim.
Çiçek fotoğrafları çekmeye başladığım yıllarda yaban çiçekleri ile kültür çiçeklerini ayırım yapmadan çeker, slayt gösterileri yaparak dostlarımla paylaşırdım. Benim çiçek fotoğraflarına olan merakımı duyan Ankara'daki Japon ilkokulu (şimdi Ankara'dan taşındı) yöneticisi slayt gösterisi yapmam için beni okullarına davet etti. Talebelerin yanında birkaç Japon konukları da orada idi. Gösterimden sonra konuklardan birisi Türkiye'ye yaban çiçeklerini ve endemik türleri araştırmak için geldiğini, bu konuda bir kitap yazmakta olduğunu ve benden fotoğraf temin etmem konusunda yardım istedi. O anda çok utandım. Yaban çiçeklerinin ne adlarını  ne de Avrupa'da bu konuda en zengin ülke durumunda olduğumuzu bilmiyordum. O günden sonra Türkiye'deki yaban çiçekleri konusunda araştırmalara başlam. Yerli ve yabancı kitapları okudum. Dağ bayır dolaşarak fotoğraflamaya başladım. Ülkemin bu konuda ne kadar zengin olduğunu, her bir çiçeğimizin bizlere geçmişten gelen tabiat mirası olduğunu ve korunmaları gerektiğini  öğrenmiş oldum. Gerek resmi makamların ve gerekse halkımızın da bu konularda bilgisiz olduğunu, çiçeklerimizin yağmalanmalarına seyirci kaldıklarını da tespit ettim. 
Daha önceki blog sayfalarımda size yaban çiçeklerimizden bazılarını tanıtmıştım. Şimdi geçtiğimiz Mart ayında Finike, Kumluca, Kemer ve KARAÖZ KÖYÜ'nde bahçelerde çektiğim kültür çiçeklerimizden oluşan albümü takdim edeceğim. Aşağıdaki link adresine tıklayarak albümü izleyebilirsiniz.
Sevgilerimle,
Mehmet HAMURKÂROĞLU

14 Şubat 2009 Cumartesi

KARA YOSUNU

Kara yosunları

Nemli bir arazide dolaşırken taş aralıklarında ağaç kabuklarında kuytu yerlerde yeşilin değişik tonlarında gördüğünüz yama ve kadife şeklindeki kara yosunlarını hiç yakından izlediniz mi?   Çıplak göz ile yeşil bir leke olarak görebildiğiniz kara yosununu bir mercek ile izlerseniz çok miktarda gösterişli yapraklardan oluştuğunu tespit edersiniz. Birçoğumuzun üzerine basıp geçtiği kara yosununun bu kadar güzel olduğunu bilmiyordunuz.  Yakından incelendiğinde çok ilginç özelliklere ve güzelliklere sahip olduğu görülecektir.  Yukarıdaki kara yosununun fotoğrafını  makro olarak çektim. Üzerine tıklayarak daha yakından izleyebilirsiniz. Yorumunuzu bekliyorum.

 Kara yosunları( bryophytal) damarsız bitkilerdendir. Su bitkileri arasındaki geçit formunu oluşturur.  Kara yosunları, su yosunlarından farklı olarak karada yaşamalarına rağmen iletim demetleri (damarları) olmadığı için nemli ve suya yakın yerlerde yaşarlar. Gövdeleri incedir ve üzerinde yaprakları bulunur. Bulundukları yüzeyi kadife gibi kaplarlar. Aktif olarak büyüyebilmeleri için genellikle nemli ortama ihtiyaç duyarlar. Yoğun koloniler ve yataklar halinde yaşarlar. Gerçek anlamda kökleri yoktur ama köke benzer rizoid adlı yapılara sahiptirler. Böylece kendilerini toprağa bağlarlar. Üzerlerinde yapraksı yapılar bulunur. Sporla çoğalırlar. Toprağın oluşumu için önemlidirler. Erozyonu önlerler. Ayrıca toprakta su tutucu olarak da kullanılırlar. Kara yosunlarının ormanlarda erozyonu önleyen birinci unsur olduğundan toplanmaları uluslararası antlaşmalarla yasaklanmıştır.

12 Şubat 2009 Perşembe

ANKARA ÇİĞDEMİ - BAHAR MÜJDECİSİ



ANKARA ÇİĞDEMİ

Ankara Çiğdemi Ankara’da baharın geldiğinin müjdecisidir.

Bu gün Gölbaşı çevresinde objektifimle tespit ettiğim birkaç çiçek arasında yer alan Ankara Çiğdemi (crocus ancyrensis) Türkiye’nin endemik türlerindendir. Yani dünyada sadece ülkemizde yaşamaktadır. Altın sarısı parlak rengi, 10 – 15 cm. boyu  ile baharı müjdeyen Ankara Çiğdemi İç Anadolu Bölgesinde yaşamakta ve Ankara’nın sembol bitkilerindendir. Şubat – Nisan aylarında çiçek açar.

1950 ve 1960’lı yıllarda Ankara’nın merkezinde, Bahçelievler’de, Dikmen’de, Balgat’ta çok miktarda yetiştiğini hatırladığım Ankara Çiğdemi betonlaşmaya yenik düşerek şu anda ancak şehir dışında yaşayabilmektedir.  

Not: Blogdaki dört fotoğraf da bu gün tarafımdan Ankara'da çekilmiştir.

5 Şubat 2009 Perşembe

ADA SOĞANI (Urginea maritima)




ADA SOĞANI (Urginea maritima)

Ada soğanı (Urginea maritima),  Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Batı ve Güney Anadolu'da yayılış gösterir. 1–300 metrede deniz kıyısına yakın kumlu topraklarda yetişir. Zambakgillerdendir. Genelde Ağustos-Eylül aylarında sonbahar yağmurlarından hemen önce beyazımsı altı parçalı yıldız şeklinde çiçekler açar. Çiçekleri yeşil ve beyaz damarlıdır.Yaprakları uzun şerit şeklindedir. Gövde uzunluğu 50–150 cm. kadardır. Kırmızı renkli bir diğer çeşidi de (Bulbus Scillae rubrae) mevcuttur. Bu türü Kuzey Afrika da yetişir ve içeriğindeki sillizorit adli glikozit türü yüzünden çok zehirlidir. Eczacılıkta kalp kuvvetlendirici ve diüretik olarak kullanılır. Böbrek kan akımını arttırarak idrar söktürücü rol oynar. Glikozitleri kalbi kuvvetlendirerek dolaşımı düzenlerler, kalp yetmezliğinden ileri gelen nefes darlığı ve yorgunluğu giderir. Hafif ve orta derecede kalp yetmezliklerinde fayda sağlayabilir.Kalp hastalarında vücuda biriken suyu boşaltır. Azotemi'yi azaltır. Böbrek hastalarının kullanmaması gerekir. Uzun süre kullanılacak olursa "Albüminüri" yapar.

İki kilogram kadar olan soğan kısmı, yapraklarının altındadır. Adasoğanı hemen hemen kokusuz olup keskin, acı bir lezzete sahiptir ve zehirlidir. Tazeyken kullanılmaz. Aksi halde zehirlenme ve kusmalara yol açar. Adasoğanı sonbaharda toplanıp dövülüp toz haline getirilir ve kurutulur. Kuruduktan sonra rutubetten korunarak saklanmalıdır.

Zehirli bir drogdur. Doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalıdır. Taze drog tahriş edicidir, kusma ve ishal yapar. 7,5 gr. Adasogani bir insani rahatlıkla öldürebilir. Glikozitler dolayısı ile kuvvetli bir kalp zehiridir. Kalsiyum okzalattan dolayı tahriş etkisi meydana getirir. Hayvanlar yaprak ve soğanlarını yemezler. Zehirlenmeler önerilen tıbbi miktarların üzerinde alınmasıyla oluşur. İçerdiği acı saponin sayesinde mide cidarlarını tahriş eder.

İdrar arttırıcı ve kalp kuvvetlendiricidir. Günde 3 defa 0,1 gr lık haplardan alınabilir, fazlası zehirlidir.

Akdeniz bitkisidir. Ege ve Akdeniz bölgelerinde ve Güney Anadolu’da yetişir. Diğer memleketlerde ise Güney Asya’da ve Balkanların güneyinde bulunmaktadır. Eski Mısır uygarlığından beri  bilinen ve ilaç olarak kullanılan bir bitkidir.

Ada soğanının güzel ve gösterişli çiçeklerini  fotoğrafladım.  Slayt gösterisi olarak aşağıdaki adrese tıklayarak seyredebilirsiniz.

http://home-and-garden.webshots.com/slideshow/46780706EkTcpQ;jsessionid=abch-aiM7mbVk5z-Jce9r

 

28 Ocak 2009 Çarşamba

SEVGİ ÇİÇEĞİ



















Sevgi çiçeği Dünyada ve Türkiye’de sadece Ankara yakınında Gölbaşı ilçesi sınırları içerisinde yaşamını sürdüren ve  nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan endemik bir türdür. Mayıs – Haziran aylarında çiçek açan bu nadide türü Gölbaşı’nın batı çıkışında Haymana yolu üzerinde yol ve tarla kenarlarında görebilirsiniz.

 

Sevgi çiçeği (Centaurea tchihatcheffii), Asteraceae – “Papatyagiller” familyasındandır. Çok güzel ve çarpıcı mor – kırmızı çiçeklerinden dolayı Gölbaşı’nda Yanardöner olarak adlandırılmıştır. Ayrıca halk arasında gelin düğmesi, türbe ya da kırmızı peygamber çiçeği olarak da bilinir. Halen tarım ilaçlarının yanında şehirleşmenin, betonlaşmanın ve step bitkilerinin baskılamasının tehdidi altındadır. Yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasından dolayı Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınmıştır.

 

İlk kez 1848 yılında Rus bilim adamı Pierre de Tchihatcheff   tarafından Afyonkarahisar yakınındaki Mehmetköy'de bulunan çiçek artık Afyon ilinde de görülmemektedir. 

Belediye ve gönüllü kuruluşların vereceği destek ile bu bitkinin bölge turizmine kazandırılması ve tabiattan toplanarak satıcıların vitrinini süslemesi yerine üreterek ticaretinin gerçekleştirilmesinin daha doğru olacağı ifade edilmektedir. Gölbaşı`nda yetişen ve nesli tehlike altında olan Sevgi Çiçeği’nin korunmasına yönelik çalışmalar üniversitelerimiz ve gönüllü kuruluşlarımızın desteği ile devam etmektedir. Ayrıca Gölbaşı Belediyesi tarafından her yıl “Sevgi Çiçeği Festivali” düzenlenerek tanıtılmasına katkı verilmektedir.

 

Türkiye'de 12 bin’e yakın yaban çiçeği yetişmektedir. Bunlardan 4 bin'e yakını endemik tür olup dünyada sadece Türkiye'de yaşamaktadır. Tüm Avrupa ülkelerinde yetişen endemik türlerin adedi Türkiye'de yetişenlerin sayısından azdır. Yaban çiçekleri sanayileşme, şehirleşme, bilinçsiz kullanılan zirai ilaçlar, bilinçsiz sökülmeleri ve çevre kirliliğinden etkilenmekte, bazı türler kaybolmaktadır. Örneğin geçen yüzyıl başında İstanbul'da, Şişli civarında yetişen on'a yakın endemik tür yaban çiçeği betonlaşmaya yenik düşerek maalesef bugün yetişmemektedir ve nesli tükenmiştir.

Yaban çiçeklerimiz ülkemizin tabiat miraslarıdır. Onları korumalı ve yaşatmalıyız.

Ankara'nın florası çok zengin. Her mevsim çok çeşitli yaban çiçeklerini ve endemik türleri görmek mümkün. Ankara'da objektifimin tespiti  çiçeklerden oluşan 2 slay gösterisini aşağıdaki adreslerden izleyebilirsiniz:

http://picasaweb.google.com/mhamurkaroglu/3Haziran2008?authkey=fw-NDPdsis8#slideshow

http://picasaweb.google.com/mhamurkaroglu/AnkaraNNBahar#slideshow


24 Ocak 2009 Cumartesi

YERKÖPRÜ ŞELALESİ



Mut-Gülnar, Ermenek üçgeninde yer alan ve bir doğa harikası olan Yerköprü Şelalesi Ermenek Çayı üzerindedir. Burasının adı her ne kadar Yerköprü Şelalesi olarak anılsa da aslında saklı bir cennettir. Yerköprü'nün en etkileyici yerlerinden biri olan ve köprü görevini de gören mağaranın Gezende barajından gelen su ile beslenmesi, kayanın dibinden yani gözden çıkan suyun birleşme yerindeki hareketliliğini, serinliğini, suyun nağmelerini, suyun yüksekten düşmesi sonucu oluşan gök kuşağı görüntülerini ve yeşilin her tonunu şelalede görebilirsiniz. Şelaleden sarkıt şeklindeki yosunların üzerinden akan suyun bazı yerlerde çok bazı yerlerde damlalar halindeki düşmesi çok farklı bir görünümü ortaya çıkararıyor. Suyun düştüğü yerdeki suyun maviliği, şelalenin yeşilliği, dik yamaçlardaki çam ağaçları ve sudaki balıkların hiç durmadan gezinmeleri farklı bir dünyadaymışsınız gibi sizi mutlu ediyor. Bütün olumsuz düşüncelerinizi bir kenara bırakıp sadece ve sadece Yerköprü Şelalesinde olmanın ve seyretmenin tadını çıkartıyorsunuz. 
Şelalenin kenarından mağaraya doğru baktığınızda dumanlı görüntünün gerisinde 200 metre uzunlukta 5-10 metre genişlikteki tabanı göl olan bir mağara uzanıyor. Mağarada suyun mavi ve yeşil tonlarda olması, mağaranın tavanındaki sarkıtlardan damlayan suyun görüntüsü ve serinlik muhteşem.

DASK Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği tarafından Nisan 2008 tarihlerinde Mersin Mut'da düzenlenen "Doğada Görüntü Avcılığı" Fotoğraf Yarışması esnasında Yerköprü Şelalesinde çektiğim fotoğraflardan oluşan slayt gösterisini aşağıdaki adrese tıklayarak izleyebilirsiniz.

20 Ocak 2009 Salı

KAPARİ

       



KAPARİ        BİTKİSİ




Kapari, keberekabara,  ya da gebere otu, kendiliğinden yetişen, sürekli yeşil kalan çalı biçiminde bir bitkidir. Güneşi sever, su istemez ve kurak topraklarda da yetişebilme özelliğine sahiptir. Toprak erozyonunu önlemede faydalıdır.
Türkiye'de Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgeler ile 
Doğu Karadeniz ve Orta Anadolu'da yetişir.
Tomurcuklarının toplanıp tuz veya sirke içinde bekletilmesiyle hazırlanan salamura ya da sos biçiminde tüketilir. 
Tıp alanında da kullanılır, hemoroid benzeri hastalıklara iyi gelmektedir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)

Fosfor, potasyum ve kalsiyumca zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir. Capparaceae familyasından olan gebereotunun Capparis spinosa ve C. ovata olmak üzere iki türü mevcuttur.

Gebereotunun "kapari" denilen çiçek tomurcukları Mayıs ayı ortalarından itibaren toplanmaya başlanır. Genellikle 10 mm'nin altındaki nohut şeklindeki tomurcuklar, toplama merkezlerinde % 20'lik tuzlu suda yada bir kat tuz bir kat kapari şeklinde katlanarak muhafaza edilir.

Yurdumuzda pek bilinmemesine rağmen gebereotu'nun kök kabuğunun idrar söktürücü ve kabızlık giderici özelliği vardır. Çiçek tomurcuklarında bol miktarda vitamin ve protein vardır. Yapılan bir çalışmada 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak; 67 mg fosfor, 9 mg demir, 24 mg protein, 12 mg selüloz ve 2 mg lipid tesbit edilmiştir. Gıda, kozmetik, boya ve ilaç sanayiinde kullanılan kaparinin yurt dışına ihracı genellikle salamura şeklinde olmaktadır. Konserve olarak hazırlanan kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak yenilmektedir. Sağlık açısından karaciğer fonksiyonlarını düzenlediği ve cinsel gücü artırdığı söylenmektedir. Doğadan toplanan tomurcuklar bir kavanoz içerisinde % 20'lik tuzlu suda üç ay bekletilip sonra bire bir oranında sirke içine konulup on gün sonra yenildiğinde aroması ve lezzeti çok beğenilmektedir.

Kapari fotoğraflarım slayt gösterisi:

http://community.webshots.com/slideshow/567345121EsJsmB?mediaPosition=1